6 Ağustos 2014 Çarşamba

Londra...











Harikaaaa... Bir kelimeye bu kadar hakkını veren şehir azdır bence.
Londra yine bir fuar için gittiğimiz, daha ikinci gününde Londra'da tatil planları yaptığımız bir şehir...
Nesini mi sevdim, her şeyini... 
Baştan söyleyeyim,o soğuk İngilizleri ben hiç görmedim, tam tersi İngilizleri çok kibar ve cana yakın buldum,tabii kraliçeyi bilemem😊
Katıldığımız fuar şehir merkezine yaklaşık 1 saat uzaklıkta olduğundan bir arkadaş yardımıyla merkezde bulunan Victoria station'a yakın bir otelde odalarımızı ayırttık, harika seçim, 'Grosvenor Hotel' eski bir yapı olan bu otelin odaları hoş, tertemiz ve kahvaltısı çok güzel ama en güzel yanı istasyona açılan bir arka kapısı olmasıymış, bayıldık bu işe:))
Her zamanki gibi otele varır varmaz atıldı bavullar odaya, koyulduk yollara...

İstikamet sırasıyla 'Buckingham', 'Big Ben' ve Parlamento binası...
Şansımıza sıcacık bir hava içimizi ısıtırken aşık oldum ben bu şehre. Saray, saray işte dedirten cinsten ama tabii ki karşısında güzel mi güzel çiçek bahçeleri... Çok vakit kaybetmeden 'Green Park'tan hızlıca ördeklere, sincaplara bakıp koşa koşa 'Big Ben'e ulaştık, nasıl güzel bir manzara o, nasıl güzel binalar, nasıl kanlı canlı bir şehir burası... Her bina ayrı güzel, her kırmızı otobüs ayrı bir hava, her telefon klübesi ayrı bir 'Doctor Who' bölümü...
Ben önceden sevmişim şehri haberim yokmuş...
'London Eye' öyle ihtişamlı ki sanki tüm şehri gözetliyor, kolaçan ediyor...
Yavaş yavaş akşam olmaya başlayınca biz azıcık hızlanalım dedik ve yürüyerek 'Covent garden' da bulunan 'Apple Markt'a gittik, öyle güzel bir ortam ki; hani kulağınızda en sevdiğiniz şarkıyı dinlerken aklınıza sevdiğiniz bir film gelir ve gülümsersiniz ya, işte o filmden bir sahne gibi... yol boyu direklerde asılı çiçekler, sokaklarda bira içen işten çıkmış insanlar, bebek arabalarını iterken şakalaşan çiftler...hayatın tadını çıkartan, mutluluğu yanında arayan yaşamlar... 
Merak etmeyin uzaktan kısa bir süre izliyor sonra bu canlılık hemen sizi de içine çekiyor...

Ne yesek ne yesek derken rastladığımız ve toplamda Londra'da yirmiye yakın restoranı bulunan Jamie Oliver'ı seçmemiz Istanbul tecrübemizle aynıydı, eh işte! Zorda kalınırsa yenebilir...
Ertesi akşam davetli olarak gittiğimiz yine 'Covent Garden'da yer alan 'Sofra Restoran' ise katlar Jamie'yi benden söylemesi. Genel olarak Türk restoranlarına yurtdışında ön yargılı olan ben, son baktığımda parmaklarımı yalıyordum. O nasıl bir içli köfteydi...
Dönmemize 1 gün kalaya kadar 'Piccadilly Circus' Trafalgar Street' gezildi ve her bina tekrar tekrar beğenildi. Çok ismi geçer görmeden olmaz dedim ve bir son akşam koştur koştur 'Oxford Street'e gittim, ama hızlı adımlarla uzaklaştım, çok turistik, kalabalık ve bakmaya değer mağzalar yok, bizde daha güzeli daha kalitelisi var,inanının abartmıyorum...

Ama tabii her şehirde bir semt kendine bağlar ya insanı benimki kesinlikle Picadilly ama özellikle de 'Old Bond' caddesi:)) 
Son sabah Picadilly'yi gezerken Royal Academi'nin büyüsüne kapılıp, kraliçe alırda ben almam mı diyerek 'Fortnum&Mason'dan çayları paketleyip  'Old Bond' caddesinden yapılan alışveriş üstüne kahvemi de içtim ya, daha ne isterim Londra'dan...
eskik kalanları nasılsa tamamlarım dedim ve ayrıldım şehirden...

Henüz gitmediyseniz biletinizi hemen ayırtın derim ben...











 

Şehir notlarına gelince:

• nehir kenarında sokak şarkıcılarını dinleyin
• bir kitapçıya girip dolanın
• parka gidip boş boş sincaplara bakın
• bazen metro yerine taksi kullanın 3-4 kişiyseniz ucuza geliyor korkmayın
• karşıdan karşıya geçerken çok dikkat edin, yeşil ışıkta otobüsler asla yavaşlamıyor
• bahşiş hesaba eklenebiliyor, kredi kartıyla ödüyorsanız ve bozuk yoksa çekinmeyin
• Marks&Spencer orada kıyafetin yanı sıra marketler zinciri o yüzden kurabiye ya da çikolata için mutlaka uğrayın güzel metal kutularda harika tereyağlı kurabiyeleri var
• mutlaka Pub'lara takılın, 1-2 yeni bira deneyin
• fish&chips yemeden dönmeyin
• kırmızı telefon klubesinde kameralara gülümseyin
• mutlaka sevdiğinizi yanınıza alın, almassanız eksikliğini hissederseniz inanın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder