21 Ekim 2013 Pazartesi

Istanbul

17 Eylül'de yazmışım en son, sonra da boşlamışım blog yazılarımı dalmışım hayatıma...

Şimdi çabuk bir göz atmacayla anlatayım size yaptıklarımı, spora başlandı hemdee öyle kaytarmacalı değil özel hocayla birlikte disiplinli bir şekilde.

Bayram tatili için Istanbul planları yapıldı, oraya gidilecek şuraya gidilecek...

Gittik, geldik.

Bugün döndük Istanbul'dan listenin bir kısmını tamamladık mesela ilk New York'ta hamburgerlerini yediğim ama benim bayıldığım esas lezzetin patates kızartması olduğu Shake Shack taa İstinyepark'a kadar gidilip bulundu ve afiyetle yenildi:)) Ama şunu söylemek lazımki kesinlikle pahallı daha doğrusu şöyle olmuş Amerika fiyatlarını günlük kurla çarpmışlar çıkmış size Türkiye fiyatı, restoran desen değil McDonalds'tan bi kaç ayar üstte bir fast foodçu için 4 kişi 15 dk yemek yedikten sonra 105 Tl hesap veriyorsa pahallıdır benim için.

Shake Shack dışında gidilen Koşuyolu Rossario'da ailece bir yemek yendi ki pizzalar çok lezzetli, etler daha da lezzetli ve hatta kuru et tabağı daha da lezzetliydi :)) herşey çok güzeldi, mekan, yemekler...fiyatlar kesinlikle uygun değil hatta pahallı ama yemeklerin lezzeti gölgeledi hesabı:)) Tek sorun hazırsa bilmem ama espresso yanında gelen biscottilerdeki aroma eksikliği.

2 gün yağan şiddetli yağmurda genelde evde ya da Kozzy'de vakit geçirmem dışında hızlandırılmış bir cadde turuda yaptık ve Le Pain Quotidien'de kahve molası verdik, nerde görürsem girdiğim filtre kahvesine bayıldığım ve waffle'ından bir ısırık alınca kendimi Paris'te hissettiğim bir cafe'dir Le Pain Quotidien. Ortamını lezzetlerini, çalışanlarını herşeyini sevdim yine ve yine söylendim niye Ankara'da yok diye:((
Ankara'da niye yok demişken son akşam koşa koşa yoğurt yemeğe gittiğim Pinkberry'de hatrı kalmasın diye ziyaret edildi şeftalili dondurulmuş yoğurt üzerine bolca meyve mideye indirildi:)))

Tüm bunları sadece bir haftaya sıkıştırmışken 1 akraba ziyareti ve birde ailece Kadıköy gezmesi ekledim tatilime, Kadıköy'ü özlemişim, kaç yıl oldu gitmeyeli hatırlayamadım ama, vapura binmek için gitmem dışında vardır bi 10 yıl. Cıvıl cıvıl oluşu, atıştırmak için oturduğumu mekandaki midye tavanın tazeliği ve Sarp'ın sokak sanatçılarını serretmesi benim Kadıköy'ü unutmamalı, her seferinde zaman ayırmalı dememe sebep oldu.

Daha çok yer vardı gezmek istediğim, Karaköy'e gidicektim  yeni yerlerde yemek yiycektim,Taksim'e geçicektim havasını solucaktım, caddeye tekrar tekrar gidip boş boş cafelerde oturucaktım...

Dostlarla buluşucak, eski anıları canlandırıcaktım.

Yetmiyor İstanbul insana, gezdikçe gezesi, bi yandan tembellik edesi, bi yandan da bişeylere yetişmesi gerekiyor...