8 Aralık 2009 Salı

PARISIENNE




Herkes bir şeyler söyler Paris için, kimi aşıklar şehri der kimiyse moda şehri ama bana sorarsanız ayrılınca anlam kazanan,insanın ruhuna inmeyi başaran bir şehirdir Paris…İlk gittiğim sene son bahardı aylardan; hafif serin ama yinede kendini sevdiren bir rüzgarı vardı Paris’in. Bende bu rüzgara ve beklemeyen soğuğa karşı gezmiştim tüm şehri. Herkes ne görmesi gerektiğini ve hatta ne hissetmesi gerektiğini bilerek gider Paris’e. Bende de aslına bakarsanız aynı duygular vardı Charles de Gaule havalimanına indiğim anda. Aksam saatleriydi; otelimize vardığımızda, otel Champs-Elysées ile La Defence arasında çok sevimli bir yerdeydi ve çok merkezi olması bizim, Paris içinde çok rahat yürüyerek gezmemizi sağlayacaktı ve de öyle oldu.
Akşam kısa bir yürüyüşle şehri tanıma turundan sonra ki ilk sabah 6;30 da kalkıp kahvaltı ettik ve başladık dolaşmaya…Bir elimizde Paris haritası diğerinde de metro haritasıyla .Eğer ilk defa Paris e gidecekseniz size bir kaç tavsiyem olacak.,Paris çok büyük ve çok fazla görülecek yer var o yüzden de önceliklerinizi önceden belirlemekte fayda var. Benim sizin için önerebileceğin küçük ama çok faydalı bilgiler olacak. Onlara da bir göz atın derim. Paris’e gelen herkesin ilk gün görmesi gereken yer şüphesiz Eiffel kulesi. Paris’in ilk lezzetini alacağınız Eiffel Kulesi’ne yürüyerek keyifli bir yolculuk yapabileceğiniz gibi Paris’in dillere destan metro ağını da kullanarak Eiffel’e kolayca ulaşabilirsiniz. Eğer metroyla gidenlerden olacaksanız, metrodan iner inmez dünyanın en güzel kreplerini yemeniz mümkün. Elinizdeki krep biter bitmez vakit kaybetmeden hemen asansöre doğru yol almakta fayda var. Çünkü bazen bu asansördeki sıra sizin orada 45 dakika beklemenize neden olabiliyor. En üst kata çıkmak 13,00 Euro. Tepeye çıktığınız zaman tüm Paris’i ve gezeceğiniz her yeri tepeden görme fırsatı bulacaksınız ki en hoş görüntüde Eiffel kulesinin hemen altındaki muhteşem yeşilliklerin üzerindeki Parisliler olacaktır. Bu bahçede Parisliler hava güneşli olduğu zamanlarda piknik yapar, kitap okur yada bir şişe şarap ve baton ekmeğine hazırlanmış sandviçleriyle öğle yemeklerini yerler.
Eiffel den hemen biraz aşağıya indikten hemen sonra Seine nehrinin huzur veren sesine doğru yönelmeyi ihmal etmeyin, orada sizi küçük hediyelik eşyalar satan dükkanlar karşılayacaktır. Evinizin bir köşesini çok hoş Paris resimlerinin süslemesini istiyorsanız kaçırmayın derim.
Seine nehrindeki bu alışveriş turundan hemen sonra gözünüz nehrin hemen yanında teknelere takılabilir. Nasıl binilir nereye gider bu tekneler diye. Bunlar günlük gezi tekneleridir sizi Seine nehri üzerinde turlara çıkartırlar ve Paris’i görmek için kesinlikle etkili bir yoldur. Fakat benim size önerim bunların arasından ‘Batobus’ u seçmeniz olacaktır. Çünkü Batobus, Eiffel’le birlikte toplam 8 durakta duran bir gezi teknesidir ve binmeden önce gişeden biletinizi almanız gerekir. Ancak bileti kaybetmeyin çünkü bütün duraklarda inip tarihi mekanları gezdikten sonra tekrar Batobus’e binerken bu bileti göstermeniz gerekir. Biletler iki şekilde satılır günlük (12euro) veya iki günlük (16euro). Size uygun olanı böylelikle seçebilirsiniz ve bu yolla nehrin üzerinden geçip gidebileceğiniz durakta inerek Paris’in bir çok yerini görme fırsatını yakalayabilirsiniz .Batobus’un durakları ;Musee d’Orsay, St-Germain des Pres, Notre Dame, Jardin des Plantes, Louvre,Hotel de Ville ve Champs-Ellysee den oluşur.
Paris’e gitmişken sadece tarihi güzelliklere kapılıp, muhteşem kahvelerden ve şaraplardan içmeyi de ihmal etmeyin…Kahve kültürü çok gelişmiş bir ülkedir Fransa. Bu yüzden de Parisienne denilen Parisliler en iyi kahvenin Paris’te içileceğini savunur. Bazısı süt eklememelisiniz der kimisi ise süt tadını bozmaz der, hangisine inanırsınız bilemem ama şüphesiz damak tadınıza uygun en iyi kahveleri yine Paris’te bulabilirsiniz. Gerisi zevkinize kalmış.. Benim ilk gezimde şans eseri oturduğumuz bir kafe de çok nazik bir servis elemanın önerisini dinleyip ‘Mikado’ dediği bir kahve içmiştim.(Mikado normalde Avrupa’nın her yerindeki marketlerde satılan bizim çubuk krakerin çikolata haline benzeyen bir atıştırmalıktır). Bu kahve küçük bir tepsi üzerindeki üç küçük bardaktan oluşan bir kombinasyonla geliyor masanıza. Bardakların birinde çok özel yapılmış bir krema diğerinde dondurma ve sonuncusundaysa tabi ki enfes Paris kahvesi. Bu arada Mikadoda kremaya batırılmış halde sizi bekliyor.Hepsini karıştırabilir ya da ayrı ayrı içebilirsiniz ama dikkat kahvesi çok serttir.Bu Kafe ye Paris’e her gelişimde mutlaka uğramaya çalışırım ama her seferinde adını unutuyorum. Sadece size gitmek isterseniz diye tarif edebilirim .,Champs-Ellysee meydanından en yukarıya kadar yürüyüp Arc de Triompe’e ulaştığınız da hemen arkasında bir sürü sokağın olduğunu fark edeceksiniz bunlardan Avenue Mac Mahon yönüne doğru ilerleyeni seçip yürümeye devam ederseniz eğer 15 dakika sonra tam köşede bu sevimli Kafe’yi görebilirsiniz. Eğer karnınız da o sıralarda acıktıysa hemen sol tarafa dönüp yolunuza Avenue de Ternes’ten devam etmenizi öneririm o civarda çoksayıda Çin restaurant ı var ve bunların hemen hepsi 2-3 masalık yerler, ama yiyebileceğiniz en lezzetli yemekleri içinde barındırıyor diyebilirim.
İlk gününüzde bu kadar yorulduktan sonra bir- iki kadeh şarap içip erkenden uyumanızı tavsiye ederim. Çünkü ertesi gün tüm vaktinizi alacak olan Versaille sarayına gitmenizi öneririm.Bu saraya Paris tren garına gidip bir bilet alarak ulaşacaksınız ama şaşırmayın. Versaille durağında bir biletçi daha sızı bekliyor olacak ve maalesef yine ücret ödeyeceksiniz bilet için.
.Versaille sarayı hem Fransız tarihi hem de Fransızların yaşantılarını anlamanız için verimli bir gezi olacaktır .İhtişamlı bir saray ve bahçe Versaille’ı ilk tanımlayacak cümleler. Ve bu bahçeye giderken hayran kalacağınızı ve çıkmak istemeyeceğiniz düşünürsek yanınıza mutlaka atıştırmalık bir şeyler almayı unutmayın.
Tabii ki Versaille sarayına kadar gitmişken çevresindeki şirin evleri ve hep gülümseyen insanların yasadıkları huzur dolu sokakları da dolaşıp eğer Fransızca bir kaç kitap sahibi olmak isterseniz oradaki çok tatlı yaşlı insanların sahibi oldukları eskicileri de es geçmeyin derim. Versaille’ın bütün gününüzü alacağını ve oradan da Paris e dönmenin tahmini olarak trenle 45 dakika sürdüğünü düşünürsek bence hem yemek yemek için hem de Paris’e bir kez daha tepeden bakmak için durağınız Sacre-Coeur olmalı, bu bazelika Fransa-Prusya savası sırasında hayatını kaybetmiş Fransızlar için inşaa edilmiştir.Bu bazelikayı çok kısa surede gezebileceğiniz gibi hemen bazelikadan sağa donup dar sokaklardan geçerseniz sizi ışıl ışıl restaurant lar bekliyor olacak. O restaurantlar dan bir tanesinde oturup Fransız yemeklerinin tadına bakabilir çıktığınızda da sokak ressamlarına kendi kara kalem portrenizi çizdirebilirsiniz. Hazır o civardayken otele dönmeden eğer ayaklarınız hala yürümenize izin veriyorsa dümdüz aşağıya yürüyün tabi elinizde mutlaka bir harita olsun. Kısa bir yürüyüş sonrası meşhur Moulin Rouge ‘a ulaşacaksınız. Paris’e gelmişken birazda eğlenelim derseniz hemen bir Lido sov’a bilet alın ama tabi buna önceden karar verip biletlerinizi daha önceden almış olursanız sizin için daha iyi olur..Bugünü de muhteşem Can-can danslarıyla sonlandırdığınıza göre ertesi gün için otelinizin lobisinde ya da odanızda plan yapmaya başlayabilirsiniz.
Daha gezilecek çok yer olsa da Paris’te artık birazcık ta olsa modayla ilgilenme zamanı geldi bence bunun için de en iyi yerler Opera meydanı ile şüphesiz Champs-Ellysee! Öncelikle Opera meydanında dolaşmanızı tavsiye ederim. Bu bölge Paris in o eskimeyen binalarını bozmadan sadece çok büyük mağazaların sonradan binaları eklemek için yaptıkları köprülerden oluşuyor.Burası Paris in en kalabalık ve en gürültülü bölgesi çünkü hem Paris lıler hem de Paris’e gelen turistler bu mağaza da yakalamaya çalışıyor modayı! Bu büyük mağazalardan özellikle Galerie La Fayette’i görmelisiniz ,hiç bir şey almasanız bile mağazaya girdiğiniz anda kafanızı kaldırın ve tavana bakın..O zaman ne dediğimi anlayacaksınız. Gerçekten harikulade bir görüntü.
Malum Paris’te alışveriş uzun sürebilir. Bu bölge de biraz soluklanmak için Galerie La Fayett’in arkasındaki Kafelerde de mola verebilirsiniz Buradaki isiniz bittiyse eğer mis gibi kokan parfümlerin olduğu Champs-Elysee’ye geçin vakit kaybetmeden. Havada karardıysa oradaki ışıltıdan ve dünya devlerinin muhteşem mağazalarında kendinizi kaybetmemeye dikkat edin!
Kısa bir geziyse eğer çıktığınız tur bütün bu yerleri gezerken hiçbir şey anlamayabilirsiniz. Ama işin aslı uçakta dönerken çıkacak emin olun. Kulağınızda nerden duyduğunuzu bilmediğiniz Edith Piaf ‘tan “La vie en Rose” çalarken ne güzel şehirdi ama dediğinizde kendiniz bile şaşıracaksınız , anlamadan sizi nasıl büyülediğini Paris’in. Seneye tekrar gidip, göremediklerinizi görmek gördüklerinizi de tekrar hissetmek isteyeceksiniz
.

4 Aralık 2009 Cuma

Merhaba

Daha yeni olduğum için şu anda sadece merhaba demekle yetinicem galiba ama yarın gittiğim yerlerden,yediğim yemeklerden ve herkesin hoşuna gidebilecek bir sürü şeyden bahsetmeye başlayacağım...