27 Ocak 2010 Çarşamba

Barcelona...


Barcelona’ya birkaç yıl önce gitmiştik, çok güzel ve eğlenceli bir şehir. Biz şehre biraz uzak fakat bir alışveriş merkezine çok yakın bir otelde kalmıştık(İbis otellerden biriydi kaldığımız otel).Otelimiz çok temiz, güzel ve en önemlisi de metro’ya çok yakındı. Gitmeden önce yaptığımız araştırmalardan birkaç yer öğrenmiştik mutlaka görmemiz gereken; Sagrada Familia Kilisesi,Las Ramblas Caddesi,Barcelona Limanı,Picasso Müzesi ve Park Guell bunlardan bazılarıydı. Günlerimiz çok kısıtlı olduğu için uçaktan iner inmez hemen birer harita aldık,otele yerleştik vede kendimizi yollarda bulduk. Barcelona metrosu bence kolay bir metro. Metro’dan iner inmez bir şeyler yemeliydik ve Paella yemeden olmaz dediğimiz için yerel bir restorana girip çesitli Paella siparişlerini verdik,gerçekten çok lezzetli özelliklede deniz ürünlü Paella yemeden dönmeyin.. Yemekten hemen sonra ilk olarak Park Guell’e gitmeye karar verdik; çok değişik bir mimariye sahip olan bu parka giderken sokak aralarında yürüyen merdivenlere binmemizde bizi çok şaşırttı doğrusu. Park Barcelona’ya hem yukardan bakmanızı sağlıyor hemde daha önce görmediğiniz bir mimaride vakit geçirmenizi. Bu arada Gaudi müzesini gezme fırsatını da bulduk , ama bizi en çok heyecanlandıran aşağı baktığımızda gördüğümüz o şirin Hansel&Gratel evleriydi. Fırsat kaybetmeden birkaç yer daha görebilmek için hemen tekrar yollara koyulduk ve Sagrada Familia Kilise’sini görmeye gittik. Sagrada Familia Kilisesi 1882 yılında Gaudi yapımına başlamış ve fakat 1926 yılında hayatını kaybetmesi sonucunda kilise yarım kalmış ve bir türlü bitmemiş o yüzdende bu kiliseye aynı zamanda ‘Bitmemiş Kilise’ de denmiş. Gaudi,bazilikadaki büyük kulelerden ancak bir tanesinin bitimini görebilmiştir.Kulelerin tasarladıktan sonra bu kulelerin Barcelona’ya gelecek olan gezginler için mükemmel bir karşılama olacağına inandığını belirtmiş ve kulelerin tepesindeki süslemelerin cennet ile yeryüzü arasında bir bağlantı sağlarmış gibi göründüğünü de büyük bir heyecanla ifade etmiş. Bu bazelikadaki gezimizde sona erince hemen yakınlarındaki hediyelik eşya dükkanlarına yöneldik. Tabiî ki en çeşitli hediyelik eşyalar Barcelona’nın futbol takımı olan FC Barcelona’ya ait. Ve tabiî ki sangria. Hediyelerin bir kısmını alıp yola devam ederken karnımızın çok acıktığını fark ettik ve hem gezmeye devam etmek hemde yemek yemek için Las Ramblas’ a yöneldik.Las Ramblas İstanbul’daki İstiklal Caddesine benzeyen uzun bir cadde. Her zaman kalabalık ve canlı, turistler kadar yerli halkın da en sevdiği caddelerden bir tanesi burası Barcelona’da. Las Ramblas’ta size tavsiye edebileceğim en güzel yer La Boqueria; burası esasında bir meyve haline benziyor ancak içeride inanılmaz Deniz Ürünlerinin satıldığı birkaç küçük büfe benzeri yerlerde var ve muhteşem, mutlaka yer bulabilirseniz eğer orda oturup yerel şarapların eşliğinde jumbo karideslerin, muhteşem ahtapotların ve kerevetlerin tadına bakmanızı öneririm. Fiyatlar Türkiye’den ucuz.Ve sizde benim gibi deniz ürünlerini görünce kendini kaybedenlerdenseniz eğer yanınızda bulunan kişiye pasaja girmeden önce size meyve sepeti almanızı unutturmamasını söyleyin. Meyveler ucuz değil ama değer çünkü çok taze ve çeşit bol. Pasaj’dan çıktıktan sonra artık yürümeye halimiz kalmamıştı ve otele geri döndük… O gece güzel bir uyuduk… Ertesi sabah daha çok gezilecek yer olduğu için erkenden kalktık ve kahvaltı için otelin yakınlarındaki yerel bir kafe’ye gittik, herkes kendi zevkine göre bir şeyler seçti fakat Barcelona,,Katalunya bölgesinde olduğu için mutfağı çokta gelişmiş değil. Ve yerel halk değil İngilizce’yi,İspanyolca’yı bile zor konuşuyor,dil Katalunca. Neyse ki enerjik ve samimi bir halkı var el kol hareketleri anlaşmanıza yetiyor. Kahvaltı sonrasında Picasso müzesini bulmak için tekrar metro istasyonuna yürüdük. Yeri çok kolay bulunabildi fakat Barcelona’da giriş ücretleri çokta uygun değil.Yinede değer çünkü bu müze Picasso’nun 3000’den fazla eserini bir arada görebileceğiniz bir müze.Tavsiye ederim.Ve eğer vaktiniz varsa i civarda birde Picasso'nun kafe'si var, burda çok zaman geçirdiği söylendiği için Picasso'nun kafesi denmiş.Biz kafe'yi bulduk ama yer bulamadık:) ve Limanı görmeden dönülmez dediğimiz için hemen Barcelona limanını görmeye gittik, bu liman Akdeniz’in en harekeli limanlarından bir tanesiymiş,görelim dedik. Çok büyük ve ihtişamlı ve sadece bir limandan ibaret değil kültür ve sanat merkezi olarak ta tasarlanmiş. Hava yine kararmıştı ve gruptaki arkadaşlardan bir tanesi ‘Patatas Bravas’ yemek istediği için başladık aramaya, sokak aralarındaki bir restoranda bulduk ve adından da anlaşıldığı gibi karşimiza küp küp kesilmiş yumurtayla kızartılmış ve üstüne sarımsaklı domatesli acılı bir sos dökülmüş patates geldi,daha doğrusu omlet, ucuz bir yemek olduğu için yerel bir yemek herhalde. Daha sonra ayaklarımız bizi yine Las Ramblas caddesine götürdü, hava kararmıştı ve caddeye sanatçılar çıkmış,resimler çiziliyor, pandomimciler turistleri eğlendiriyordu, çok keyifli! Ve eğlencemize orda devam ettik… Otele döndüğümüzde akşam için rezervasyon yaptırdığımız Flamenko gecesine hazırlanmaya başladık, biraz dinlendik ve tekrar şehre döndük. Flamenko izlemek için önceden yer ayırttığımız bara gittik ve Sangria eşliğinde başladık şovu izlemeye, çok hoş bir gece geçirmenin keyfiyle döndük otele. Son günümüz… maalesef Pazar günüydü ve bulunduğumuz bölgede çoğu mağaza kapalıydı ama bu şehri yürüyerek gezip güzel binaları görme fırsatı verdi bize. Bizde de yine Las Ramblas’a gidip hem dolaşır hemde tapas yeriz dedik..Tapas küçük tabaklarda servis edilen çoğunlukla deniz ürünlerinden oluşan mezeler, şarap eşliğinde çok lezzetli ve keyifli oluyorlar. Artık tatil bitmek üzereydi o yüzdende son alışveriş’lerimiz de tamamladık,herkese nerdeyse aynı hediyeyi yani sangria’larımızı da bavula yerleştirdikten sonra otelimizin yanındaki alişveriş merkezinde vakit geçirdik…Biz çok keyifli bir tatil geçirdik,eğer eğlenmek için bir Avrupa şehri arıyorsanız ben Barcelona’yı tercih edin derim….Çünkü Barcelona’da eğlenceye hiç ara verilmiyor…

23 Ocak 2010 Cumartesi

UP-Yukarı Bak

Uzun zaman bu filmi izlemek istemiştim fakat bir türlü fırsat bulamamıştım.En sonunda geçen gece izledim ve bayıldım,hiçbir film gerçek aşkı bu kadar saf ve duygulu anlatamaz bence.Ayrıca filmde aşk'ın yanı sıra gerçek dostluktan da bahseden çok güzel sahneler var.Film bence hepimize en büyük aşkımızın gerçekte en yakın dostumuz olduğunu bir kez daha anlatıyor...mutlaka izleyin...

18 Ocak 2010 Pazartesi

it's Complicated


Geçen gece bu filmi izledik,bence izleyin...Bence bu film'de herkes kendine göre birşeyler bulabilir;aşk,aile,dostluk,kahkaha yada harika sıcacık bir tatlı:) Film kesinlikle izlerken beni yormadı,sahneler o kadar renkli ki,konusunu beğenmeseniz bile evleri, çimenlerin yeşilini yada o harika tatlıların bulunduğu tezgahları izleyebilirsiniz.Ama herşey den daha önemlisi hangi yaşta olursanız olun içinizden herşeyin en iyisini sizinde hak ettiğinizi geçirebilirsiniz...Vede kahkahalar'la kendinizi mutlu edebilirsiniz.