18 Ekim 2012 Perşembe

Jazz mı masal mı... PRAG


Bizim keşke bitmese dediğim tatile geri dönersek sıra gelir Prag günlerine...

Münih'ten sabah kalkıp arabalara yerleştik, yol haritasını çizdik ve başladık yolculuğa . Güzel köyler geçtik ,yemyeşil tarlalar gördük  sonra eski arabaları , eski evleri görünce Çek Cumhuriyeti burası dedik.

Köylerinde nerdeyse hiç ingilizce konuşulmayan Çek Cumhuriyetinde yolculuk iyi gitti ve Prag sınırlarına girdik...

Bizim kalacağımız oteli önceden haritada işaretlememiz ve yol haritasını çıkartmamız süper oldu ki otelin önünde bulduk kendimizi.

Otelin ismi ' Art hotel Prague ' güzel bir otel , odalar büyük ve temiz, kahvaltıda çok lezzetli ve güzeldi.
Odalara yerleşip camdan bakınca , eski yapılar insanı hemen heyecanlandırıyor ve dışarı çıkmak için acele ediliyor.

Bizim otel merkeze yani Old Town denilen meydana yürüme mesafesi ile 15 - 20 dk olduğu için otelin önünden geçen tranvaya binmedik ve güzel bir parkın içinden yürüyerek Old Town 'a vardık.

Bir sürü ama gerçekten bir sürü Avrupa şehri gezdim , minicik bir meydan dan bu kadar etkilenmemiştim. Meydan'a yürürken önünden geçilen lüks mağazaların olduğu sokaklar ise mutlaka gezilmeye değer.

Meydan da 'aa ne kadar da güzel' derken başınızı kaldırıp gördüğüz ' Týn Kilisesi ' yok böyle bir şey dedirtiyor. Adeta eski bir masal anlatılırken oraya düşmüş ve orada  kalmış bir havası var.  Ben ilk karanlıkta gördüm ve çok etkilendim. Mutlaka ama mutlaka görülmeli...

Bu güzel meydan dan sonra her yerde rahatlıkla oturup yemek yiyebileceğiniz İtalyan restoranları mevcut. Yalnız dikkat , menude yazan fiyatların üstüne önce vergi sonra birde bahşiş ekliyorlar .Biz yinede tüm Prag tatilinde italyan tercih ettik :) Bu arada her yerde Euro geçmese de döviz büroları her yerde ve geç saatlere kadar açık.

İlk günümüzü böyle bitirip ertesi sabaha yeni yerler görmek için uykuya daldık...

Ertesi sabah otelde yapılan güzel kahvaltıdan sonra ilk işimiz Prag kalesini görmek oldu ki  harika bir kale mutlaka görülmeli !

Prag kalesi tepelerde olduğu için grubun bir kısmı tranvay tercih edip diğer yarısı yürümeyi tercih etti. Bu arada komik bir not : Prag'ta nerdeyse kimse bilet almıyor çünkü kimse kontrol etmiyor!!!İlk seferden sonra bizde almadık doğrusu :)
Neyse kaleyi görüp aşağıya yürümeye başlarken harika nehri ve şehrin diğer büyüleyici yapılarından biri olan Charles köprüsünü görüyorsunuz. Mutlaka üzerinde dolaşıp kulağa hoş gelen müziği dinlemeli ve bizim gibi meraklıysanız sanatçılardan bir fotoğraf almalısınız!
Prag'ta her yol nasılsa meydana çıkar dedik ve meşhur saat kulesini dönüşe sakladık, zamanlamayı da iyi yaptık ve minik gösteriyi yakaladık ,sanırım saat başı olan bu minik gösteri ise onu meşhur eden diğer bir unsur olsa gerek...

Prag büyük bir şehir olmasına rağmen turistlere cazip gelen herşey tek yerde toplandığı için tarihi yapı gezmek kısa sürüyor ve tabii ki bu benim işime geliyor çünkü Prag sokaklarında aval aval gezmek o kadar keyifli ki,her yerden gelen jazz sesleri, küçük sevimli jazz barları... ve meraklısıysanız eğer eski plak satan dükkanlar arka sokaklarda yerlerini almışlar.Bir şehirden başka ne ister ki insan..

Prag son zamanlarda içime işleyen şehir oldu, gözümü kapattığımda jazz seslerini tekrar hatırladığım , kafamı kaldırdığım da ise kendimi masalda sandığım...

Gitmediyseniz tatil listeniz de ilk sıralara koyun derim ...

Ben yine giderim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder