27 Haziran 2014 Cuma

Versaille Sarayı ve tabiiki Paris...










Paris yazılarımın sayısını ben bile unuttum artık, her sene gider, aynı yerleri gider tekrar tekrar dolaşıp, aşık olup dönerim Paris'ten...

Beş gün Paris'teyiz fuar için ve pazar günümüz boş, ne yapalım dedik ve havanın güneşli olacağını öğrenince koşup Versaille biletlerimizi aldık...Ertesi gün kahvaltı sonrası Versaille.
Otelimize yakın olduğu için Sacre Coeur ziyaret edilmeden olmaz, 1-2 sokak şarkıcısı dinleyip, Montmarte'ın huzurlu sokaklarında gezinmeli, seramikçiye uğramalı ve şehre en tepeden ben geldim diye haber verilmeli...
Yatma vakti, daha sabah kalkıp Paris'in en sevdiğim yanı olan Croissantlı kahvaltısından yapılmalı...
 
 
 
Versaille sarayı tarihe birebir şahit olmuş, Marie Antoinette'in yaşamasıyla biz turistlere daha da cazibe merkezi haline gelmiş bir saray...

 
İlk gidişim değildi yıllar önce ablam lada gitmiştim ama zaman kısıtlıydı tüm günümü geçirememiştim.
Saray'a giriş ücreti, saray ve bahçe olarak ayrılıyor, ikisini birden alırsanız 25 euro, yok ben yatak, tablo, balo salonu istemem derseniz sadece bahçe 9 euro. Ama benim tavsiyem gitmişken bir sürü ihtişamlı balonun düzenlendiği ve önemli anlaşmalara kulak misafiri olan 'Aynalı Salon' uda görmeniz...
Biz kalabalık ve bahçeye ulaşmaya çalışmanın heyecanıyla hızlı bir saray turu yaptık ve işte karşımızda muhteşem bahçe...
Öyle güzel, öyle ihtişamlı ki... ben bahçe'de yaşasam saray sizin olsa dedirtecek tarzdan...
Bahçede dolaşmak, saatlerde minik gölün çevresinde uzanmak yada bizim yaptığımız gibi gölde sandal kiralamak mümkün, sandal kirası 30dk 12 euro civarı...
Çok yorulduk bir kahve molası dediğimiz sırada karşımıza çıkan Angelina cafe, Paris'in en eskilerinden, bunu kahvenin ve muhteşem macaronlarından test edebilirsiniz... 
Güneşlenme faslıda bittikten sonra, koşa koşa Marie Antoinette'in mülkü olarak anılan bahçenin diğer kısmına geçtik...
Bahçıvan'ın evi...
Yel değirmeni...
Ve aklınıza gelebilecek tüm köy evleri...
Öyle güzel ki...
Tüm günümüzü ayırdığımız Versaille sarayındaki gezimize son verip, otele dönmek için tren istasyonundaki bekleme sıramızı aldık...
Paris aynı Paris ama her geçen yıl daha da pis, çöpler sokaklarda, sigara izmaritleri her yerde... Birde evsizler bar tabii, hiçbir yerde görmediğim kadar çok, bazıları alkolden bazıları ise öyle belli ki yeni kaybetmiş varlığını karı koca yerlerde...
Paris'e gidip Fuxia'a da yemeden olmaz deriz hep, İtalyan mutfağı nede olsa sadece makarna, lazanya ve başlangıçlardan oluşan menüsüyle tam bize göre, kendi şarapları lezzetli ama asıl lezzet tatlılarında gizli...
Birçok şubesi olan Fuxia'yı size yakın olanını bulup deneyin bence.
Çok çalıştığımız bir günün ardından kocaman hamburger olsa da yesek dediğimizde yardımımıza ' foursquare ' koştu ve yakınınızda var hem de çok ünlü dedi...
'Big Fernand' isimli minicik hamburgecide yediğimiz hamburgerin hala tadı damağımda... Hele de o patates kızartması yok mu mutlaka denenmeli. Menü fiyatı 12-15 euro arası...

Paris gezimin sonrası malum, Disney shop'a gidip Sarp'a Mikey'li yada arabalı hediye bakılmalı, marketten şarap ve peynir alınmalı...
Alışveriş'te tamamsa güzel veda Laduree'de yapılıp, güllü macaron sipariş edip, noolursa olsun yine gelirim diyip sohbet noktalanmalı...
 

14 Haziran 2014 Cumartesi

yine yeniden Paris...

yarın sabah yine yeniden Paris....

Defalarca gittim Paris'e, nerdeyse her sene, tek sorun fuar zamanı minicik odaları olan otellere servet ödemek olsa da, yine yeniden her sene coşkuyla giderim...

yine croissant yerim, kahvemi içerim, vakit bulursam minicik masalarda oturup insanları izler, daha da uzun vaktim olursa açar kitabımı söyler şarabımı keyfime bakarım...

sokaklarını severim Paris'in, binalarını, hüznünü, coşkusunu... nehir kenarında ki kafeleri, çimenlere uzanan insanları hele de pazara rastlarsam, ev yapımı tatlıları...

iyi bilirim Paris'i, bıkmadan sokaklarda yürür, macaron gördüğüm her pastaneye girer, şarap butiklerinde bavula nasıl sığacağını düşünmeden bir sürü şarapla çıkarım...

bunlar yetmezmiş gibi birde bavulun her köşesine peynir sıkıştırır, hele de sevdiğim cevizli olanı bulursam yüzümde büyük bir sırıtışla dönerim...

tüm Avrupa'yı severim sevmesine ama Paris'i hissederim, sanki önceden yaşamışım da hala bir parçam ordaymış gibi...

5 Haziran 2014 Perşembe

İstanbul Kırmızısı... Ferzan Özpetek

Yolculuklar kadar yolculuğa çıkmadan önce aldığım her yeni kitabın heyecanını da severim...
gitsek ya artık havalimanına, alsam ya hemen kahve, başlasam okumaya...
Bugün yolum günü birlik İzmir'e düştü, eee yeni yolculuk, yeni kitap. Bende uzun zamandır alamadım dediğim bir Ferzan Özpetek kitabı olan İstanbul Kırmızısı'nı seçtim günün kitabı olarak.

Nasıl da iyi etmişim, uçakta başladım okumaya, İzmir'de bir kahve içtim ve bitti!
Öyle samimi, öyle içten geldi ki bana, sanki karşımda anlatıyormuş ta, kapağı kapatsam ayıp olacakmış gibi, sayfalar birbirini takip etti.
Bizim semtimiz, bizim kavgamız, bizim hislerimiz ve bir de yabancı ama çokta yabancı olmayan hayatlar...

Bana sorarsanız eğer hazır tatil sezonu da açılmışken hala okumadıysanız, yola çıkmadan bir kitapçıya uğrayın ve kısa ve samimi bir yol arkadaşı edinin... 


28 Mayıs 2014 Çarşamba

Berlin...

Almanya Avrupa'da en sevdiğim ülkelerden biridir. Tarih var, yemek var, bira var... var da var... sokaklar temiz, insanlar güler yüzlü...

Bu ayki fuarımız Berlin'de olduğu için 5 günlüğüne Berlin'e düştü yolumuz. Daha önce şubat ayında gidip, üşümekten şehri fazla hissedemediğim Berlin yine de aklımda kalan gibiymiş... harika...

Otelimizi şehrin en bilinen caddesini (Kürfünstendamm) kesen bir sokakta bulduk ve hemen ayırttık..

Hampton by Hilton, yeni yapılmış, küçük, temiz ve yardımcı personele sahip bir otel. Kahvaltısı da yeteri kadar güzel. Aynı zamanda otele çok yakın olan S bahn ( Savigny Platz ) çevresi de oldukça hareketli, bir sürü restoran bulmanız mümkün.

Berlin'de gezilecek yerler öyle çok ki sadece akşamlara ve dönüş gününün uçak saatine kadar anca seçim yapıp gezmeye fırsat bulabildik.


Yemek konusuna gelince her şey öyle lezzetli ki, tavuğu Almanlardan daha güzel pişirenini henüz görmedim desem yeri... Kızartması, ızgarası.. nasıl isterseniz. Ama sanmayın sadece tavuk var; enfes Wiener shnitzel, harika sulu biftekler ve tabi ki Curry Wurst ( köri ile servis edilen Alman sosisi) yanında da buz gibi Weizen beer( buğday birası). Bunlar olmaz derseniz çok hoş İtalyan restoranları da var tabii.
Benim gibi diyette değilseniz bol bol bira yanı Bretzel ve üstüne de tatlı olarak Berliner de iyi seçim olabilir... Almanlar pastane işinde de çok başarılı, belirtmeden geçemedim :)










Gelelim gezilecek yerlere;

Reichstag Berlin'in içini gezmek isterseniz eğer internetten en az 2 ay önce rezervasyon yapmalısınız, biz gezemedik, sadece üst kubbede gezerim buda bana yeter derseniz 2-3 gün öncesinden rezervasyon yeterli...


    Branderburg Tor ( resimlerde görülen ihtişamlı kapı ) U ya da S bahn ile Praiser Pl durağı . Gitmişken hemen yakınında ki Holocaust Memorial'ı da ziyaret edin derim ben...









      Berlin Duvarı ( yıkıldıktan sonra kalan son kısım ) U ya da S bahn ile Warschauer str durağında inip 2 dk yürüyerek ulaşabilirsiniz



      Müzeler bölgesi ( Berliner Dom, Pergamon Museum, Historical German Museum ...) S bahn ile Hackescher Markt ya da U bahn ile Alexander Platz duraklarında indiğiniz de 2 dk yürüme mesafesi . Gitmişken Berliner Dom'un muhteşem bahçesinde yatıp dinlenmeyi unutmayın

      • Check Point Charlie ( kontrol noktası )U bahn ile Kochstr durağı.

       
       
       
      Hackescher Markt' a gitmişken nehir kenarındaki masalarda oturup sokak müzisyenlerini dinleyebilir ya da dans edenleri serredip şehrin büyüsüne kapılabilirsiniz...








      Nerdeyse her köşede rastalayabileceğiniz Berlin ayısı figürleriyle fotoğraf çekmeyi de unutmayın...



       
      Bizim berlin gezimiz harikaydı, tadı damağımızda kaldı... Bir sonraki yolculuk haziranda Paris'e ....

      28 Nisan 2014 Pazartesi

      Phuket...yeryüzünde ki cennet...

      Havalimanın'dan taksiyle otele ilerlerken tropik ağaçlarla kaplı yollar... geldik...dedirten cinsten...

      Malezya'dan nereye geçsek diye çok düşündük, Singapur- Cem'ler önceden gördü, Langkawi- çok maymun var, Koh Lipe- feribot saatleri uymadı... ve daha bir sürü seçenek.
      Ama sonunda doğru yolu bulduk ve gidiş için Asya'da oldukça sık kullanılan Airasia'dan dönüşte'de Qatar havayollarından biletlerimizi aldık, biz geliyoruz Phuket...
      Kuala Lumpur- Phuket arası 1 saat 20 dk sürüyor ve oldukça konforluydu iki havayolu şirketi de.
      Fiyatlara gelince Airasia bizim Pegasus gibi ne kadar erken o kadar ucuz, ikram yok herşey ücretli ama bizim paramız Tayland'da değerli:))
      Otel'e vardığımız an cennet burası olmalı dememizle başlayan tatilimiz, dönene kadar da aynı şekilde hissetmemizle devam etti.

      Otel seçimimiz merkeze ortalama 1 saat uzaklıktaki Nai Thon plajının yanındaki Pullman Arcadia'dan yana oldu... harika seçim...
      Koca bir orman içine kurulmuş, büyük odaları, güleryüzlü ve bir o kadar da yardımcı personeli, lezzetli kahvaltısı, mucizevi dokunuşlara sahip spa merkezi ve muhteşem havuzlarıyla tam puan almış bir otel  Pullman.
      Bulunduğu plaj sakin ve lokal yan yana restoranlara sahiplik tapıyor. Su inanılmaz güzel arada dalgalı ama hep sıcak...
      İlk gün yorgunluk atıp denizde vakit geçirdikten sonra hemen bir restorana oturduk ve enfes yemeklerin tadına bakmaya başladık...

      Pat thai - yemeden dönmeyin dediler ve evet sakın yemeden dönmeyin, harika...
      Izgara Kalamar - öyle taze ve lezzetli ki...
      Izgara Jumbo karidesler - ben böylesini yemedim dedirten cinsten... Fiyatlarıda öyle uygun ki... 
      Ve tabii ki meyveler.... Öyle taze, öyle çeşitli ve öyle lezzetliler ki...
      Tayland tatili planlamak için başlı başına sebep...
      Serinlemek isteyenlere hindistancevizi suyunu da unutmamalı...
      Az vaktimiz olduğundan Phi Phi ve benzeri adaları maalesef listeden çıkarttık adayı gezmeye koyulduk...
      Hemen biriyle anlaştık, bizi önce Big Buddha'ya ordan da Patong'a götürmesi için. Bize buraları gezdiren şoföre 2800 Tayland Baht'ı yani ortalama 190-200 tl ödedik... 4 kişi süper...
      Big Buddha gittiyseniz ziyaret edilmeli, bir dua edilip dönülmeli:)))

      Tabii Buddha dönüşü bizim gibi filleri beslemeli ve gözlerindeki masumiyete tanık olunmalı.
      Sonraki durağımız olan şehir meydanı anlatılanın aynısı karışık, her türlü insanın olduğu, tam beklediğimiz gibi, alışveriş için güzel...
      Ertesi gün gitmeden olmaz dedik ve ünlü bir plajı olan Surin'e gittik, deniz daha yumuşak ve kum daha beyaz, gitmişken satıcılardan şal almayı unutmayın, öyle ipeksi ki...
      Eee gelmişiz Phuket'e gece bir çıkşak ya dedik ve Hard Rock'ta bir eğlence planladık...

      Yerel şarkıcılar, güzel şovlar ve müzik, hoş geçirilen saatler. Ve çıkarken t-shirt almayı, aldığınız t-shirtü de kendinize uygun bir şekilde kestirmeyi unutmayın😃
      Son sabah kahvaltı sonrası, bir- iki meyve alalım, evdekilere de tattıralım derseniz, benim gibi sokaktan ufak bir sepet alın, içine ezilme riski olmayanları( özellikle bal gibi ananasları, lezzetli mi lezzetli rambutanları... ve bulabildiğiniz tüm çeşitleri sığdırın. Bavula iyice yerleştirildi mi tamam...

      Herşeyi hazırladıktan önce Kuala Lumpur'a ordan da  İstanbul'a gitmeden önce son kez o harika denize yada dinlenek için sıcacık havuza girerek ızun yolculuğa hazırlayın kendinizi... Yada bizim yaptığımız gibi kendinizi emin ellere bırakın ve harika bir spa alın... 
      Ben böyle bir masaj önceden yaşamadım, arkasından ikram edilen çay ve kurutulmuş domatesle de keyfinize bakın...



      24 Nisan 2014 Perşembe

      Kuala Lumpur, Malezya

      Son zamanlarda fuarlarımızın sıklaşmasından dolayı her ay bir yerlere gider olduk. Bazıları önceden gittiğimiz bazıları ise benim için ilk olan şehirler...

      Kuala Lumpur'da şehir rehberime yenisi eklenenlerden...

      Gitme düşünceniz varsa önceden uyarmalıyım nem oranı oldukça yüksek, hele de havalimanından çıkar çıkmaz yüzünüze çarpan ilk nem yok mu...

      Şehir merkezi ortalama 45 dk - 1 saat arası uzaklıkta, taksi çok pahallı değil ve konforlu.
      Şehre doğru ilerlerken yol boyu yemyeşil ağaçlar ve oldukça eski bakımsız evler karşılıyor sizi. Ama şehir merkezi yeniden yapılmış, gökdelenlerle ünlü markalarla çevrili, oh be dedirten cinsten.
      Biz gitmeden JW Marriot otelde yerimizi ayırtmıştık, oldukça iyi bir seçim yapmışız. Kahvaltısı güzel ancak genelde oda fiyatına dahil olmuyor alırken dahilini bulun derim, çünkü çok ucuz değil.

      Otel şehrin göbeğinde hemen içinden geçilen bir alışveriş merkezine ve alt katında harika restoranlara sahip bir konumda. Karşısında ise dünya markalarının hepsine ulaşabileceğiniz 'Pavillion ' alışveriş merkezi bulunmakta.

      Yaklaşık 11 saat süren yolculuk sonrası, THY yeterince iyi ama economy uçunca 11 saat o dar koltuklarda yine de yorucu.

      Odalara yerleştikten sonra ilk akşam yemeğimizi otelin altında bulunan ' Shouk' isimli restoranda yedik, benden söylemesi noodle'lar bildiğimiz gibi gelmiyor ve yemeklerde benim zevkime uymadı ama şık bir mekan. Hemen yanı başında canlı müzik olması da ilk gece yorgunluğunu atmak için birebir.
      Gündüzleri fuar telaşında olduğumuzdan çok gezemesek te akşamlara şehri sığdırdık. Petronas'a çıkamadık ama uzaktan gördük ihtişamını.
      Ertesi akşam bir arkadaşın tavsiyesine uyup yine otelin altındaki 'Jake's Steakhouse ' oldu seçimimiz ve işte doğru yerdeyiz. Angus etini öyle güzel pişiriyorlar ki anlatamam, salatadan anlamıyorlar ama et onların işi olmuş. Fiyatlar ucuz değil, uyarmadı demeyin Türkiye'de ne öderseniz Kuala Lumpur'da da aynı.



      Yemekten sonra gittiğimiz 'Central Market ' hediyelik bakanlara uygun, ufak tefek alınabilir, görülmeli ama her defasında değil.
      Asıl maceramız China Town'a geçince başladı desem inanın yalan olmaz...
      Herkes mutlaka gidilip görülmeli demese aklımın ucundan geçmezdi ya neyse...
      Dapdaracık bir sokak, bir sürü taklit çanta, saat, kötü bir koku ve inanılmaz pis bir çevre... Bizim başından sonuna toplamda 10 dk da hızlı hızlı yürüyüp geçtiğimiz ve kötü anı olarak sakladığımız anlar..
      Ben bir daha gitmem ve kimseye de tavsiye etmem....
      Son gecemizde fuar yorgunluğunu atalım azıcık İtalyan yemeği ile mutlu olalım dedik ve Pavillion'un hemen yanı başında hoş temiz cafelerin olduğu sokağa yöneldik...
      Michalangelo's diye lezzetli yemekler, buz gibi Tigers bira servis eden restoranımızda harika pişmiş somonlar ve salatalar yedik...




      Anlıyacağınız Kuala Lumpur'u güzel noktaladık...



      Ertesi sabah yolculuk Phuket, Tayland :)

      31 Mart 2014 Pazartesi

      Doha'da...












      Bir Arap ülkesine ilk gidişimdi...Fuar için olmasa eminim yolum Doha'ya düşmezdi ama iyi ki düşmüş...
      Bir islam ülkesi olan Doha beni şaşırtmadı desem yalan olur...
      Otel seçeneği bol olan Doha'da bizim tercihimiz Orxy Rotana oldu, Cem'ler geçen gidişinde de orda kaldığı için diğer otellere bakmaya gerek duymadan seçtiğimiz otelimiz, temizliği, odaların büyüklüğü ve kahvaltısının harika olmasıyla beni oldukça memnun etti. Benim gibi otel kahvaltısı sevenlerdenseniz; taze meyveler, isteğe göre pişen omletler, çeşit çeşit peynirler.., bana yetmez derseniz berliner ve kekler... hangisini yesem de aklım kalmasa diye dolanırken açık büfede aman dikkat hepsini aynı anda yemeyin, birazını da ertesi güne saklayın...
      Yabancılara içki içmenin otellerde serbest olduğu Doha'da , ilk akşam yemeğimizi W hotel'de bulunan Market restoranda düzenlenen bir akşam yemeğinde, deniz ürünleri ağırlıklı bir menüyle yedik ve herşey tek kelimeydi harikaydı!!! Restoran ve  yemekler gibi otelde bir harika, otel seçerken aklınızda bulunsun. Ayrıca Türk kahvesini de güzel pişiriyorlar :)
      Gündüzlerimiz fuarda geçirdiğimizden, şehri son gün gezme fırsatı bulduk... ama tabii oda az çok... 

      Doha'da Souq Wakif ( old bazaar ) en gözde turist mekanlarından olsa da, açılış saati 16:00 olduğu için biz gidemedik, bir daha ki sefere...
      Diğer popüler mekanlar alışveriş merkezleri olan Doha'da bizde payımıza düşeni yaptık ve bir güne üç tane sığdırdık...
      Gatemall, City Center mall ve Villagio. 
      Gatemall ve City center mall, Doha limanına çok yakın ve şehrin ortasında karşılıklı kurulmuş. Gitmeye değermi derseniz; Gatemall lüks alışveriş için bire bir... hani olurda Valantino ayakkabılarımı evde unuttum derseniz, bir koşu gidip alabilirsiniz :)) Ya da benim gibi Vapiano sevenlerdenseniz, pizza yemeye gidebilirsiniz...(Vapiano'da fiyatlar İstanbul'dakiyke aynı)

      City center mall ise oldukça normal ve gitmeye değmez.
      Villagio bu ikisine tam ters istikamette kurulmuş venedik tarzıyla sevimli olan, tanıdık tarzlarda yemek yiyelim diyenlere, Paul'de kahve içmeyi, Shake Shack'te hamburger yemeye imkan veriyor...
      Ama mağazalar için gitmeye değmez...
      Doha'da her yer inşaat, 2020 olimpiyatları için inanılmaz bir çalışma var, kocaman gökdelenler ortaya çıkmaya başlamış bile, bazı açılardan bakıldığında Manhattan'ı hatırladım...bayıldım...

      Doha hakkında pratik bilgilere gelince;
      - para birimi riyal, otellerde dolar'ı riyale çevirebiliyorsunuz, TL hesaplarken 1riyal / 1.7=tl
      - havalimanından inince iyi otellerin shuttle'ları var, dönüştede aynı hizmeti sağlıyorlar, boşuna taksi beklemeyin
      - taksi ucuz ama taksimetre açan taksi tercih edin, yoksa ne verirsen diyorlar ve normal fiyatın 2-3 katını alıyorlar, bizim aynı yere 80,60 ve taksimetre açılınca 30 riyale gitmişliğimiz var
      - hava genel olarak sıcak ama klimalar öyle fena ki, hırkasız dolanmayın, pişman olursunuz
      - benim gibi hurma delisiyseniz büyük umutlar beslemeyin, bizdeki Medine hurmaları daha lezzetli
      - Doha duty free'si bizimkinden biraz daha uygun ama bazen özel indirimler oluyor ona rastlarsanız asıl o zaman güzel oluyor

      tatil seçeneklerimde en alt sıralara yerleşir herhalde ama iş gezisiyse bol keyif alabilir,  güzel vakit geçirebilirsiniz...

      13 Mart 2014 Perşembe

      Mart'ta Çeşme'de...

      Mart ayında İzmir'e hiç gitmemiştim ve evet itiraf ediyorum bu kadar gezerim Çeşme, Alaçatı hiç güzergahımda olmadı ve gitmedim.
      Bu sene de toplantı olmasa gideceğim yoktu işte...
      Hava mis gibiydi ben gittiğimde...
      Bol bol yürüdük, Alaçatıda İmren'de sakızlı muhallebe yedik, boş sokaklarda rahat rahat dolandık, etrafa bakındık( yazın adım atılmıyormuş - ben almiyim, ölü sezon bana uyar).
      Akşamında Ferdi Baba'da balık yedik, mezelere bayıldık, keyfimize baktık...
      Beğendim oraları da ama denize çok uzak evler için telafuz ettikleri rakamları duyunca, etmez, dedim...
      Otellere gelince...
      İlk önce Radisson Blu'da konakladık, güzel otel, kahvaltısı güzel (çok severim otel kahvaltılarını), yemekler eh işte...
      Diğer konakladığım Çeşme Sheraton ise çok güzel, yemekler lezzetli, kahvaltı güzel, mevkii harika ve yaptırmadan dönmeyin Spa muhteşem...
      Biz klasik Bali masajı aldık... yetmedi...
       

      28 Şubat 2014 Cuma

      Lütfen Oy Ver...

      neler oluyor neler ülkemizde... ortaya çıkan bir sürü gerçek, yenilmesi gereken öyle çok felaket var ki her gün biraz daha içim acıyor...
      herkes çalışıyor ama kazanamıyor, doğrusu kazanıyor da çalanlar onun cebinden alıp kendininkini dolduruyor...
      her gün bir çok ölüm haberi geliyor, insanların dayanma gücü kalmamış, işsizler, açlar...cinnet geçiren geçirene...
      bir sürü tecavüz, bir sürü çocuk gelin vakası.... ar damarı patlamış milletin, nasılsa yasalar caydırmıyor, nasılda tanıdık vardır, yırtılır diyorlar, öyle olmasa imam 'kardeşim bir şey demedi' der mi..

      ama artık yeter... bir dur demek gerek...belki de bu son şansımız... belki de gezi de alevlenen şimdi ışık, şimdi aydınlatır ülkemizi...
      sadece 1 oy, senin oyun, sadece 1 oy benim oyum...
      gelecekte oğluma bırakacağım güzel vatanımda güvenli yaşamasını sağlamak için...
      oy ver...değiştir...

      25 Şubat 2014 Salı

      Bu sene yolculuk nerelere...

      O köşe senin bu köşe benim gezerim, sevimli bulduğum her yerde kahve içerim ama asıl uzmanlık alanım yurtdışı olduğuna göre...
      İşte bu seneki liste...
      Doha, Kuala  Lumpur, Phuket, Berlin, Paris, Londra, Molivos, Bakü, New York...
      Aralara İstanbul'dakatarım,Ayvalık'ta...
      Ben gezmek için heyecanlıyım, peki ya siz okumak için :)))

      Bonapple...

      Tunalı civarında hiç güzel yerler yok, şöyle mini mimi masalı, kulağımı rahatlatan müziği, kocaman lezzetli kurabiyeleriyle bir yerler olsa da gitsek derdik ya... bulduk orayı, varmış orası Bestekar sokakta, 2-3 masasıyla, Fransızca şarkılarıyla, şirin masa örtüleriyle bizi bekliyormuş meğer...
      Kahve meraklısıysanız, maalesef hayal kırıklığı, sadece French press varki, eh işte, ama olsun lezzeti yerindeydi, verdiği keyif paha piçilmez...yemekte var tabii ama biz sadece deneme amaçlı bir browni cupcake ve birde ganajlı çikolatalı kurabiye istedik, cupcake güzeldi ama harika değil, kurabiye ise harikaydı. Çikolatası ayrı güzeldi hamuru ayrı güzel...
      Ee herşey güzelmiş diyebileceğiniz bu mekandaki en büyük sorun ise işletmecisi olduğunu düşündüğüm bayanlar pekte müşteri canlısı değildi, sorulan sorulara mecburen cevap veriyor, gülümsemeye ise pek zorlamıyorlardı kendilerini.
      Benden küçük bir hatırlatma; tüm dünyada var olan hatta ülkemize yeni gelen bu mahalle cafe'lerinde güleryüz herşeye bedeldir, nescafe en iyi filtre kahveyi içiyormuşsunuz gibi, azıcık yanmış kurabiye, yediklerinizin en lezzetlisi gibi gelir...ama pişirmeyi bilmek kalbe yetmez, bir gün gelen müşteri bir daha gelmez...


      12 Şubat 2014 Çarşamba

      Yine geldi sevgililer günü :))

      Sevgililer gününde giyinip kuşanıp normalde 1000 defa gidip o paraları ödemeyeceğim yerlerde yemeğe gitmeyi sevmem ben, gideni de anlamam doğrusu...
      Ama kutlama yapmak için her sebep iyidir bence... kırmızı küçük bir kutu çikolata, ya da en nefisinden bir dilim çilekli pasta, kim istemez ki bunları, açarsın paketini çikolatanın başlarsın izlemeye romantik bir film, sonra birlikte uyuyakalırsın ya kucağında sevdiğinin işte en güzel kutlama böyledir bence... 
      Kafes fırın'da geçen yıl varmıydı bilmem ama bu sene cicili bicili, temaya uygun pastalar gördüm, hele de çilekliyse içi kalbimden vurdunuz beni...
      şimdiden hediye olarak alana da, hediyesi pasta olana da afiyet olsun ve herkesin sevgililer günü kutlu olsun...

      16 Ocak 2014 Perşembe

      Junot Diaz...Ve işte onu böyle kaybedersin...

      Uyuyamadığım, dön dön yorulduğum sabaha da genelde yorgun kalktığım bugünlerde en güzel uykuyu Sarpı yatırıp koşa koşa yatağa girdiğim, hemen kitabımı açıp o an nerdeysem o kahramanlarla o sokaklarda uyuyakaldığımda yaşıyorum. Yılbaşı akşamı hediye olarak gelen Junot Diaz'ın Ve işte onu böyle kaybedersin isimli romanı tamda insanı hayallere, değişik hayatlara, olmadık düşüncelere sokabilen bir kitap...
      Ben çok beğendim herkese de tavsiye ederim...

      8 Ocak 2014 Çarşamba

      Eataly...


      Roma'ya gittim gidemedim, New York'a gittim gidemedim ama aaa burnumun dibine geldi İstanbul'a gittim gidemedim olmasın dedim ve Jamie's e gittiğimiz akşam en azından bir dolanalım bir şeyler alırız belki sonuçta market değil mi dedik ve girdik içeri... 
      Beklentim çok değildi New York'ta Whole Food's a gidiyorduk sabahları kahvaltıya, mantık aynı sonuçta, biri organik market diğeri italyan marketi...
      Neyse girdik içeri alt kat eh işte, renkler donuk belkide kasalar o katta ya ondan...
      Ama 'gelato' yazısı hemen içimi eritti, bide hemen yanındaki illy'den gelen kahve kokusu...
      Dondurmamızı ve kahvemizi midelere indirdikten sonra yukarı çıktım dolanmaya...
      miss gibi pizza kokusu geliyordu, bilen bilir öyle böyle değildir pizza tutkum ama maalesef tok olunca tadına bakamadım...
      Hazır soslar, makarnalar, şaraplar, şarküteri...Ben üst katı sevdim, aldıkça alabilirim ama yorgunluk çökmüştü bir kere bana, alışveriş kaldı başka bahara...
      Ama merak edenler için yemek fiyatları pahallı değil.
      Market kısmına gelince; bence makul olan fiyatlardan sizlere de söz edeyim kendiniz karar verin, aa bu arada İtalya'da 3 euroydu, 5 euro derken unutmayın euro oldu 3 TL!!!
      Makarnalar 10 tl'den başlıyor, şaraplar 25, pesto sosu 14 parmesan 22'den ...
      Ama dedim ya bunlar başlangıç ve kısa bir tur sırasında gördüklerim, benim size tavsiyem bi gün gidin Eataly'ye önce alışveriş yapın sonra oturup bir margarita pizza sipariş edin, o sırada fiyatları çarpıp bölmeye, olmassa İtalya'dan alırım demeye vaktiniz olur... Yanına da bir kadeh Chianti'yi benim için ekleyin :)))

      4 Ocak 2014 Cumartesi

      Jamie Oliver... ya da Jamie's Italian...


      Evinde digitürk olan herkesin severek izlediği, ingiltere'ye yemek yapmayı öğreten adam olarak anılan, sempatik, pratik ve yaptığı yemeklerin görüntüsü ağız sulandıran Jamie Oliver bir sürü restorandan sonra nihayet İstanbul Zorlu Center'dada mekanını açtı. Jamie's italian. Benim gibi her programını severek izlemiş herkesin yapacağı gibi yılbaşını istanbul'da geçirmeyi fırsat bilip önceden( en az 1 hafta önce rezervasyon yaptırmak gerekli dediler) ayırttım yerimizi.
      Mekan, bana göre çok hoş, enerjik ve mutlu bir mekan olmuş...
      Yemekler ve servise gelince...
      Bize servis yapacak görevli yeni başladığını söylemeseydi eğer, benden koca bir olmamış! gelirdi ama hoş gördüm ve gelmeyen salatamı çok ta önemsemeden diğer siparişlerimle yetindim.
      8 kişi gittiğimiz akşam yemeğinde nerdeyse tüm ana yemekleri sipariş edeceğimizden başlangıç veya atıştırma kısmını çabuk atlayalım dedik ve sadece Kalamar tava ve Polenta cipsi istedik, tadına bakalım diye.
      Kalamar güzeldi ama Polenta cips bi daha listeme giremez.
      Sipariş'lerin bir kısmı önceden geldiğinden, Lazanya'nın tadına da baktım ve güzeldi. Tekrar yenebilir...Ancak 
      aynı aileden gelen makarnalar olmamış! Ki italian denilince beklentide ona göre oluyor haliyle...Kuru ve bişeyleri eksikti ( bişeyler derken lezzeti eksik kalmış, ufak dokunuşlar yapılsa harika olabilirmiş), ki bunun benim hayal kırıklığımdı demesen yalan söylemiş olurum.Masada 2 farklı çeşit olması, eksikliğin şans olmadığını da gösterdi maalesef.
      Benim jamie's Italian burger, güzeldi, lezzetli ve hafifti. Tekrar yerim zaten bayılırım burgere.
      Cem'in istediği 'Rump Steak' güzeldi, lezzeti de, pişirmesi de tam kıvamındaydı yani gecenin yıldızı, masanın en iyi yemeği oydu diyebilirim.
      Risotto zaten sevmem ama gelen risotto için orta karar dediler.
      Genel olarak harika olmasa da tekrar şans verebileceğim ama çok çabuk kendini düzeltmesi gereken bir mekan olmuş. 
      Fiyatlara gelince, bu tarz mekanlarda ne kadar ödersek ordada o kadar ödedik... Ne fazla ne eksik...